Dr. Alp OKUTUCU

Kanser ve Diyet

Image

Antioksidan tedaviler Kilo alımı yanlış beslenme

Ozon tedavisi ve Diyet

Kanser, Şeker ve Oksijen Kapasitesinde Azalma ve Kanser ilişkisi

Karmaşık diyet listeleri yerine Antioksidan tedavilerin mantığını anlamanızı sağlayacak ipuçları vereceğiz. Nadirde olsa, diyet sırasında kabızlık ve besin eksiklikleri görülebilir. En önemli unsur günde en az 2-3 litre su içilmesidir. Bu miktar kilo ya gör değişir. Su; karbonhidrat içermemelidir, yani früktoz şurubu (meyve şekeri) içermemelidir. Doğal kaynağından elde edilmiş su, dünyanın en sağlıklı içeceğidir.

Kanserli hücrelerin temel besin kaynağı olan glukozu ve karbonhidratları diyetimizden çıkartıyoruz. Onların yerine normal hücrelerimizin enerji ihtiyacını karşılayacak miktarda yağ ve proteini koyacağız.

Günlük alınan karbonhidrat düzeyi; 50 gramın altına indiğinde normal hücreler yağları ve ketonları enerji kaynağı olarak kullanmaya başlarlar. Sandığınız gibi kilo verme işlemi spor salonlarında koşu bantlarında değil aslında uyurken yakılır. Çünkü vücut yayları uyurken yakar. Artık enerji kaynağı glikoz değil; yağlar ve ketonlardır. Sinir sistemi hücreleri özellikle de beyin hücreleri ketonları, kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanabilirler. Eskimolar ve Maasailerin geleneksel diyetleri balık, et ve sütten oluşur. Karbonhidratsa hiç yoktur denebilir. Ancak oldukça sağlıklı bir yaşam sürerler.

Düşük karbonhidratlı diyet uygulanan hastaların kan testlerinde; kan şekerlerinin düştüğü ve ketonların arttığı görülür

Kanserli hastalarda yapılan çalışmalarda, karbonhidrattan fakir diyet ve anti oksidan kapasitede artış sağlanan hastaların yaşam kalitelerinde artma ve kanserin ilerlemesinde yavaşlama saptanmıştır. Düşük karbonhidrat, yüksek yağ ve proteinden oluşan diyete vücut hızla uyum sağlar.

Karbonhidrattan fakir diyete geçilmesiyle ve oksijenasyonun artmasıyla birlikte en önemli değişiklik kanser hücrelerine sağlanan glikoz miktarının düşmesinde gözlenir. Kan glikozu sabit bir değere iner ve hücrelerin oksijen kapasitesi artar bu durum sağlık için olumludur. Çünkü kanser hücreleri oksijensiz ortamda çoğalma yeteneği kazanmış hücrelerdir. Kanser hücreleri yaşam kapasitelerini kaybeder.

Düşük karbonhidrat, yüksek yağ/proteinden oluşan diyetin ve antioksidan seviyede artışın en önemli avantajı, kan şekerindeki dalgalanmaların önlenmesidir. Buda insülin salgılanmasında ani değişikliklerin önüne geçer. Çünkü insülin sadece glikozu hücre içine sokmakla kalmaz aynı zamanda tümörün büyümesine neden olur. Daha az insülin demek tümörün daha az büyümesi demektir.

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda omega-3 yağ asitlerinin, tümör büyümesini durdurduğu gözlenmiştir. O zaman hangi yağlar bize dost. Özellikle omega 3 açısından zengin olan; keten tohumu yağı, kenevir tohumu yağı (bitkisel omega 3) ve balık yağını tercih etmemiz yönünde somut sonuçlar var. Diğer taraftan omega 6 açısından zengin olan ayçiçek yağı, soya yağı, mısır yağı, tahıl tohumu yağlarından kaçınmalıyız.

Çünkü omega 6 vücutta enflamasyona yol açarak, bağışıklık sistemin etkin görev yapmasını engeller. Bu da kanser dokusunun büyümesine neden olur. Orta zincirli trigliseritler (MCT) vücudumuz tarafından enerji harcanmadan emilirler. MCT’lerin birçok çalışmada tümör büyümesini engellediği ve kilo kaybına yol açmadığı saptanmıştır. Diyetimizde 1. Derecede tercih edeceğimiz yağ; MCT olmalıdır. Orta zincirli trigliseritler ( MCT) en çok palmiye ve hindistan cevizi yağında bulunmaktadır.

Kemoterapi genellikle iştahta azalmaya, karaciğer ve sindirim sisteminde rahatsızlıklara ve kusmaya neden olabilir. Tümöründe etkisiyle beraber hızlı bir zayıflama gelişebilir. Bu duruma tümör kaşeksisi denir.

Şiddetli kilo kaybının en önemli sebebi; tümörün yüksek miktarlardaki glikoz tüketimidir. Eğer hasta diyetle yeteri kadar glikoz alamazsa, tümör kasların ve yağların karaciğerde glikoza dönmesini sağlayarak kendi beslenmesinin devamını sağlar. Ancak hastanın önce yağları sonra da kasları erimeye başlar. Hala karbonhidrat yakılmaz çünkü var olan depolar zaten karaciğer ve kasta toplam 600 mg. dır ve çoktan yakılmıştır.

Artan tümör hücresi, artan glikoz tüketimi dolayısıyla artan laktik asit’e neden olur. Vücutta yüksek düzeyde asidifikasyon oluşur ve bu vücudumuz için tehdit edici bir hal alır. Kan pH sı 7,4’ken iner 5 - 6 seviyelerine Artan laktik asitin temizlenmesi için karaciğer son enerjisini de laktik asidi; glikoza dönüştürmek için kullanır. Fakat bu glikozu da tümör hücreleri kullandığı için laktik asit tekrar artar. Bu bir kısır döngü halinde devam eder. Aç tümör hücreleri tüm kontrolü ellerine alıp, organizmayı çöküş noktasına taşırlar.

Düşük karbonhidrat, yüksek yağ/protein diyeti ve artmış oksijenasyon bu durumu tersine çevirir. Diyetteki yağlar ve ketonları normal hücreler enerji kaynağı olarak kullanır. Yeterli protein tüketilmesi nedeniyle kas kitlesinde kayıp görülmez. Vücut geliştirme yapanlar; kaslarını arttırmak ve güçlendirmek için düşük karbonhidratlı diyetlerle beslenirler. Orta zincirli trigliseritler (MCT) ile vücudumuzun yüksek enerji ihtiyacı karşılanabilir. Ancak diyetlerimiz az miktarda MCT içerir. MCT kolayca ve enerji harcanmadan emilerek direkt mitokondiriye girer ve yakılarak enerji elde edilir.

 Çalışmalarda MCT diyetinin tümör kaşeksisini engellediği belirlenmiştir.

Kanser hastaların karbonhidratsız diyete geçmeleri durumunda, çok sevdikleri tatlılarından ve çikolatalarından vazgeçmeleri bir yana yaşam kalitelerinde fark edilir bir artış ve kilo kaybının engellendiği, enerji açığının kapatıldığı görülmüştür. Özetle nitelikli bir vazgeçiş ve beslenme alışkanlıklarında sağlıklı bir planlama ödülünü de sunmaktadır. 

Sporun, kanser gelişimi ile ilişkisi uzun yıllardır araştırılmaktadır. 20 yıl önceki çalışmalarda da spor yapan, aktif yaşayan insanlarda kanser riskinin daha az olduğu görülmüştür. Sonraki çalışmalarda da bu durum onaylanmış ve Amerikan Nutrisyon Derneği, fiziksel aktivite yapan insanlarda, kanser gelişim riskinin düşük olduğunu onaylamıştır.

 Spor, kan şeker düzeyini olumlu olarak etkiler. Spor yaptığınızda kaslarınızın şekere ihtiyacı vardır ve glikojen depoları boşalır.

 Kanser hastalarının sağlıkları müsaade ettiği sürece, sevdikleri fiziksel aktiviteleri yapmaları şiddetle önerilmektedir. Sabit aktivitenin olduğu daha az yorucu spor programları son derece idealdir. Bisiklet, yürüyüş, jogging bu kapsamda bir profesyonel desteği ile tavsiye edilebilir. Ani, patlayıcı, yüksek enerji gereken aktivitelerden kaçınılmalıdır. En iyisi uzun yürüyüşlerdir. 

Daha fazlasına ihtiyacınız yok! Başarabilirsiniz! En önemli değişikliği, tabağın karbonhidratlarla doldurduğumuz tarafında yapıyoruz. Patates, pirinç, makarna, bal, pekmez, ekmek, pasta, börek ve her türlü unlu mamullerden uzak duracağız. Bunların yerine; düşük karbonhidratlı besinleri koyacağız.

Ekmeksiz olur mu?

 Neden olmasın? Ekmeksiz de et yenebilir. Enfes bir zeytinyağlı sebze yemeği ya da haşlanmış gıdalar çok daha özgün hale gelebilir. Bütün mesele ezberlerimizi bozmak. Rafine yani saflaştırılmış hiçbir gıdaya ihtiyacınız yok. Öyle ki yemeklerinizi ekmek olmadan tüketmeye başladığınızda çok daha lezzetli olduğunu fark edecek, yiyecekleri gerçek tatlarıyla alacaksınız.

Yağ, iyi kullanıldığında güçlü bir silaha dönüşür! 

 Yüksek kalitede soğuk sıkılmış bitkisel yağlar, diyette çok önemli yer tutar. Bu yağlar; en temel yağ asitlerini (özellikle omega-3) ve yağda eriyen vitaminleri (vitamin D) sağlarlar. Kenevir yağı, keten yağı, kolza tohumu yağı ve balık yağı en nitelikli olanlarıdır. Bu yağlar hava almamalı ve ısıtılmamalıdır.

 Salatalarda, özellikle lor peyniriyle, günlük besinlerinizi tatlandırmak için tüketebilirsiniz. Diyetinizde günde 4-6 gram omega-3 bulunmalıdır. Bu 1 gram omega-3 içeren kapsüllerden günde 2-4 adet tüketmek anlamındadır.

Unutmayın, bir şişe yağ açıldığında içindeki omega-3 hızla tükenir. Yağları proteinlerle birlikte tüketmek, daha sağlıklıdır. Kalori açığı konusunda endişe duymanıza gerek yok. Bu besinler kilo kaybını önler. Özellikle orta zincirli trigliseridler son derece önemlidir. İdeal karışım ¾ bitkisel yağlar ve ¼ orta zincirli trigliseridlerdir (MCT). MCT yağı vücudumuz için direkt enerjidir.

 Günlük besinlerinizi seçerken süt şekerinin düşük olmasına dikkat ediniz. Özellikle yoğurt, lor peyniri ve türevlerinde, düşük kalorili yani yağı azaltılmış olan popüler adıyla “light” ürünlerde daha fazla süt şekeri ve şeker ilavesi vardır. Amerika Birleşik Devletlerinde 1981 yılında obezite patlaması olmuş nedeni ne mi o yıl ilk defa light ürenler piyasaya sürülmüş. Yeteri kadar açıklayıcı sanırım hala raflarda diyet standları var hala alanlarda tabi ki.

Bu nedenle diyet ürünleri değil, normal yağ içerikli ürünleri tercih ediniz. Ürün bilgilerini dikkatlice okuyunuz. Daima tam yağlı olanlarını tercih ediniz ve sezonuna göre baharatlı ve sebzeli olanları seçerek lezzetini arttırabilirsiniz.

Kahvaltı da önemlidir. Bu nedenle alışverişlerinizi yaparken, ne aldığınızı sorgulayın! 

 Peynir seçiminde tam yağlı olanları tercih edin. Bunlarda karbonhidrat miktarı düşüktür. Özellikle meralarda beslenmiş hayvanların sütlerinden yapılmış olanlar, omega-3 ve vitamin-D açısından zengindir. Bu arada test yaptığımız hastaları büyük bir çoğunluğu nerdeyse tamına yakın diyebildim ki D vitamini seviyesi ya düşük ya da minimum seviyede idi. Keçi peyniri, koyun peyniri ve tam yağlı krem peynirler diyet için isabetli seçimlerdir. Düşük karbonhidratlı peynirlerden istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Soya ürünleri de iyi bir protein kaynağıdır. Soyalı ürünlerdeki karbonhidrat miktarına dikkat etmenizde yarar var. Öncelikli tercihiniz et olmalıdır. 

 Et alışverişlerinizde özellikle meralarda, serbest olarak beslenmiş hayvanların etlerini tercih etmeye çalışın. Nasıl bulacaksanız diyeceğim ama benim kasabımda varsa sizde bulursunuz. Bu hayvanların etleri hem lezzet, hem de pişme süresi yönünden çok farklı olması yanında, omega-3 açısından da oldukça zengindir. Yüksek kaliteli et ve et ürünleri için organik olanları veya tanıdığınız serbest kasapları tercih etmenizde yarar var.

 Hazır aldığınız salam, sosis gibi şarküteri ürünlerinde lezzetini arttırmak için şeker ilavesi kullanılır. Ürünlerin uzun raf ömrüne sahip olmaları adına kullanılan koruma maddeleri, sağlık yönünden zararlıdır. Mümkün oldukça bu tip ürünlerden kaçınınız. Her aldığınız ürünün, içindekiler bölümünü okuyarak şeker ilavesi olup olmadığını kontrol ediniz. Ancak birçok üründe; şeker katkısı “şeker” adıyla yer almaz. Bunun yerine; ‘’dextroz, maltose, galaktose, fruktose, sucrose, saccharose’’ gibi şekerin farklı türev isimleri yazılır. Şarküteri ürünlerinde unutmayın içeriğinde nitrat tuzları sebebiyle mide ve barsak kanseri sebebidir

Yağlı, soğuk su balıkları; ringa, sardalye, uskumru, somon özellikle de çiftlik olmayanları, omega-3 açısından oldukça zengindir

 Kabuklu kuru yemişler (ceviz, brezilya fındığı, macadamia cevizi gibi) ve yağlı tohumları (çekirdek, keten tohumu, kenevir tohumu, susam gibi) diyetinize ekleyebilirisiniz. Bunlar hem lezzet olarak farklılık sağlarken, kaliteli yağ asitleri açısından zengin oldukları için çok yararlıdırlar.

 Ancak tüm kuru yemişleri aynı kategoride değerlendirmeyiniz. Özellikle Kaju bu gruba girmez ve yüksek oranda karbonhidrat içerir. Keten ve kenevir tohumları özellikle omega-3 açısından zengindirler. Lor peynir üzerine, salatalara garnitür takviyesi yapabilir, lezzeti çeşitlendirebilirsiniz. Kenevir tohumu ve yağını doğal ürünler satan marketlerde kolayca bulabiliyoruz.

İyi bir lif ve vitamin kaynaklarına da ihtiyacımız var. Öyleyse sebzeleri keşfedelim.

 Yeşil sebzeler (brokoli, ıspanak, kuşkonmaz, kabak, salatalık, lahana, ve yeşil fasulye) domates, çiğ havuç, tatlı olmayan biber ve tüm marul çeşitleri, etlerin yanında enfes ve son derece sağlıklı garnitürlere dönüşür. Nişastalı sebzeler mesela pişmiş havuç, bezelye, kuru fasulye, mercimek ve mısır kan şekerinizi çok yükseltir. Bu nedenle bu grup gıdalardan kaçınmalısınız.

Renkli, mayhoş meyvelere; evet! Tatlı, şeker deposu olanlara; hayır! 

 Meyveler, çok lezzetli ve vitamin deposu olmalarına rağmen dikkatli seçim yapmalısınız. Çünkü yüksek oranda glukoz ve früktoz ihtiva ederler. Ancak çilekgiller yani, çilek, böğürtlen gibi meyveler, hem düşük karbonhidrat içeriği hem de kanserle savaşan özellikleri nedeniyle çok önemlidir.

 Her gün az miktarda çilek ve benzerleri ile birlikte meyve tüketebilirsiniz. Ancak her porsiyon 6 gramı geçmeyecek şekilde olmalıdır.  Konserve meyvelerden de kaçınmakta yarar var. Çünkü hem vitamin değerleri azalmıştır, hem de tatlandırılmışlardır. Ancak dondurulmuş meyveler tatlandırılmadığı için iyi bir tercihtir. Kuru üzüm, her türlü kuru yemiş ve meyve sularından kaçınmalısınız. Çünkü bunlarda yoğunlaştırılmış şeker bulunur.

Bitter çikolatalardan küçük parçalar halinde, haftada bir gün 3-4 gramı geçmeyecek şekilde yiyebilirsiniz. Çikolatanızı seçerken kakao oranı en az %80 olanlarını tercih ediniz.

Bol bol su içmek diyetin olmazsa olmazıdır!

 Günlük içtiğimiz su miktarı çok önemlidir. Böbreklerin sağlıklı olması, böbrek taşlarından korunmak ve oluşan ketonları uzaklaştırmak için günde 2-3 litre sıvı tüketilmelidir. Sıvı tercihi özellikle su lehine olmalıdır. Bitki çayları ve yeşil çay da olabilir. Fakat suyun yerine hiçbir şey konulamaz. Çiçeğinize dökemeyeceğiniz hiçbir sıvı sizin için uygun değildi. Bitki çayları ile birlikte şeker kullanılmamalıdır. Birçok çalışmada yeşil çayın direkt kanseri önleyici etkisi gösterilmiştir. Günde 3 bardak yeşil çay içebilirsiniz. Kahve de içebilirsiniz Meyveli soda içmeyi seviyorsanız unutun. Çünkü yoğun şeker içerirler. Bardağınıza az miktarda (1/10 kadar) meyveli soda koyarak, gerisini normal soda ile tamamlayabilirsiniz. Taze sıkılmış meyve sularını tüketebilirsiniz. Elbette sınırlı olarak.

Hazır yoğunlaştırılmış ürünler gizli şeker içeriğine sahiptir. Size zarar verir! 

 Hazır satılan meyve sularını tüketmemelisiniz. Her türlü alkolsüz içecek, ice tea, limonataya izin yok. Alkol tüketmek istediğinizde ki mümkünse alkol kullanmayınız, özellikle yüksek karbonhidrat içeriği nedeniyle biradan uzak durunuz. Kırmızı şarap tercih edebilirsiniz. Kırmızı şarap fitokimyasallar içerdiği için tercih edilebilir.

Unutmayın kanser hücreleri şekeri ve oksijensiz ortamı sever şekeri keselim ve anti oksidan seviyemizi ozonterapi ile artıralım.